Announcing: BahaiPrayers.net


More Books by Derlemeler

Ahd ve Misak Derlemesi
Bahai Egitimi
Bahailigin Cinsellige Bakisi
Birlesen Bir Dünyada Sürdürülebilir Toplumlar
Birlesmis Bir Toplum Olusturmak
Büyüme Üzerine Yansimalar-1
Büyüme Üzerine Yansimalar-4
Büyüme Üzerine Yansimalar-6
Büyüme Üzerine Yansimalar-7
Büyüme Üzerine Yansimalar-8
Defin Yasalari ve Vasiyetname
Dua Toplantilari-2
Dua Toplantilari
Dua ve Derin Düsünce
Dünya Vatandasligi
Ekonomik Problemlerin Çözümü
Emre Toplu Giris
En Kutsal Yaprak Hakkinda Hikayeler
Genclik
Hukukullah
Hz. Abdulbahanin Vasiyetnamesi
Kolaylastirici El Kitabi
Küçük Barisa Giris
Milli Konvensin Hazirliklari
Müsavirler Kurumu
Saglikli Bir Gezegen Icin Kadin-Erkek Ortakligi
Saha Büyüme Programi
Sürdürülebilir Bir Gelecek Icin Degerler
Yansima Toplantilari
Çocuklara Nebilden Hikayeler
Çocuklarin Ruhani Egitimi
Free Interfaith Software

Web - Windows - iPhone








Derlemeler : Dua ve Derin Düsünce
Duâ ve Derin Düşünce

Gerçek kayıp o kimse içindir ki, kendi benliğinden bihâber bir hâlde yaşayıp da günlerini hebâ etmiş olsun...

Hz.Bahâ’u’llâh

Ruhun tesir kuvveti vardır, duânın ise ruhâni bir tesir kuvveti olduğundan söz edilebilir. Bu sebepten bizler duâ ederken şu sözlerle sesleniriz Yaradan’a:

“Ey Tanrım, bu hastaya şifâ bağışla...”

Tesadüf eseri Tanrı bize yanıt verir. Öyleyse, kimin duâ ettiği önemli midir? Nitekim Tanrı, aciliyeti olan her duâyı, hangi kulundan gelirse gelsin yanıtlayacaktır. Onun bağış ve lütufları sınırsızdır. O bütün kullarının duâlarına yanıt verir. O, bitkilerin duâlarını dahi işitendir. Çünkü bitkiler, kendi içsel oluşları itibarı ile şöyle yakarırlar Tanrı’ya:

“Ya Rabbi, bana yağmur gönder!” Tanrı ise bu duâyı işitir ve yanıtlar. Dolayısıyla da bitkiler büyümeye meylederler. Tanrı her kim olursa olsun, duâ edenlere yanıt verendir. Bizler, bu dünyaya doğmadan evvel, içgüdüsel bir yönelişle şu duâyı etmedik mi:

“Ey Allâh’ım! Bana bir anne bağışla; iki aydınlık süt pınarı lütfet; soluyacağım havayı arındır; bana huzur ve sükunet bahşeyle; yaşamımı idâme ettirebilmem için gıdamı temin et ey Mevlâm!” Her birimiz, yaratılmadan evvel, bu mukaddes ihtiyaçlarımızın giderilmesi için, içsel bir yöneliş ile niyâzda bulunmadık mı? Bu dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren, duâmızın yanıtlanmış olduğuna tanıklık etmedik mi? Bizi sevgisiyle saran bir anne ve Bába ile, gıda ve ışık ile, başımızı sokabileceğimiz bir çatı ile karşılaşıp gereksindiğimiz tüm vasıtalarla müşerref kılındığımızı fark etmedik mi? Hattâ dilediğimizden daha fazlasının bize armağan edildiğine şahit olmadık mı? İşte bu sebepten, Tanrı’nın duâlarımızı yanıtlaması olağanüstü doğaldır. Onun merhameti her şeyi sinesine almıştır...

Fakat bizler, ilâhi hikmet kaynağının bizim için arzu etmediği taleplerde bulunuruz. Dolayısıyla, duâlarımıza yanıt gelmediği zamanlar olur! Eğer ki Onun hikmeti, bizim arzu ettiklerimizi kutsamıyorsa, dileklerimizin yerine gelmesini bekleyemeyiz.

“Tanrım bana zenginlik ver...” diyerek ettiğimiz duâ, evrensel zeminde yanıtlanacak olsaydı, insanlığın çalışmasına gerek kalmazdı. Ne toprağı ekip biçmeye, ne binaları inşâ etmeye, ne de diğer işleri gerçekleştirmeye insan bulamazdık. O hâlde, bütün duâlara yanıt gelmesi hayrımıza değildir. Ancak ilâhi hikmet ile ahenk içinde bulunan arzular karşılık bulabilirler.

The Promulgation of Universal Peace 247
Abdû’l-Bahâ

İlâhi gerçeklik kutsanmış ve hudutsuz da olsa, varlıkların amaç ve gereksinimleri sınırlıdır. Tanrı’nın lütufları, bir yağmur misâli göklerden boşanmaktaysa da, yeryüzüne düştüğü andan itibaren belli şekil ve büyüklükteki alanlar içinde sınırlanmaya mukadderdir. İçine düştüğü alan, kare bir havuz ise, daha öncesinde hadsiz hudutsuz olan su, kare biçimini benimser. Altı kenarlı bir havuza düştüğünde altıgen, yedi kenarlı bir havuza düştüğünde yedigen olur. Oysa yağmur suyunun ne bir geometrisi vardır, ne hudutları. Fakat her şekle uyum sağlar, her mekânın sınırlarına göre davranır. Aynı şekilde Sultân olan Allâh’ın Mukaddes Özü sınırsız ve ölçülemez yoğunluktadır; lâkin bu engin lütuf ve ihsanlar, üzerine yağdığı sınırlı varlıklardan ötürü sonsuzluk özelliğini kaybeder. Dolayısıyla, belli şahısların belli durumlar karşısında ettiği duâlar, kendi sınırları nispetinde yanıt bulacaktır.

Hz. Abdû’l-Bahâ’nın Yazılarından Seçmeler 161

Gerçek bir mümin, duâ esnasında Tanrı’ya yönelirken, Onun kendi istek ve arzularını yerine getirmesi hususunda hassasiyet göstermeli ve mümkün mertebe bu isteklerini, İlâhi İrâde’ye uygun bir hâle getirmelidir. Böylesi bir yol izlediği takdirde, Yalnızca duâ ile kavuşabileceği manevi huzur ve tatmine kavuşması mümkün olacaktır...

Spiritual Foundations 16
Hz.Şevki Eendi

Tanrı zikri, çiçek ve tomurcuklar üzerine düşen yağmur ve çiğ damlaları misâli, düştüğü her yere can katacak, her yeri hoş kokulara ve yepyeni cazibelere bürüyecek kudrettedir... Öyleyse sizler, gece gündüz Tanrı’ya hamd edip senâlar sunmalısınız ki, hudutsuz bir canlılık ve güzelliğe kavuşabilesiniz.

Spiritual Foundations 8-9
Abdû’l-Bahâ

Eğer ki bir dost, bir başkasına karşı sevgi beslemekteyse, bu duygusunu ona söylemek istemesi doğal değil midir? Karşısındaki dostu bu gerçeğin farkındaysa bile, ona duygularından söz etmek istemesi, olağandışı bir durum olarak nitelenebilir mi? ... öyleyse, Tanrı’nın tüm yüreklerdeki arzuları biliyor olması ne kadar doğal bir durumsa da, duâ etme güdüsü de aynı nispette doğaldır. Ve bu içsel güdü, insanın Yaradan’ına karşı beslediği sevgiden kaynaklanır.

...duâ, sözlerde ifade bulmak mecburiyetinde değildir; insan, daha ziyâde düşünce ve ameller vasıtasıyla ifâde edilebilecek duâların temelinde yatan sevgi ve özlem duygusundan yoksun ise, zora başvurup onları bir mecburiyet hâline getirmemelidir. Zirâ sevgisizce söylenmiş sözler, hiçbir anlam ifade etmezler. Eğer ki bir insan, sizinle konuşurken yalnızca mecburiyetten ötürü bir şeyler söylemekteyse, ve bunu yaparken de sizinle bir arada olmaktan ötürü bir sevgi yahut sevinç duygusu içinde bulunmadığını fark ederseniz, onunla sohbet etmek ister miydiniz?

Spiritual Foundations 12
Abdû’l-Bahá (Aktarılmış Sözler)

Duâ halindeyken yalnız olmanın tavsiye edilmesi, senin Tanrı’yı anarken tamamıyla kendini O’na odaklayabilmeni mümkün kılmak içindir; yüreğinin her vakit O’nun ruhundan ilham alabilmesi ve senin, O en çok Sevdiğin ile birliktelik hâlinden, sanki bir perde ile perdelenip uzaklaşmaman içindir... Tanrı’yı anarken, yalnızca dilinin vazifesini yerine getirip de yüreğinin o en yüce İhtişam makamı ile ve de birlikteliğin mihrak noktası ile ahenk içinde bulunmayışına müsâade etmemelisin...

Selections from the
Writings of The Báb 93-94

Hz.Bahâ’u’llâh, tüm hadiselerde Tanrı’dan bir alamet bulunduğunu bildirmektedir; zihnin alâmeti derin tefekkür hâlidir; derin tefekkür hâlinin alâmeti ise sessizliktir. Çünkü insanın iki işi bir arada yürütebilmesi imkânsızdır; bir yandan konuşup bir yandan tefekkür etmesi mümkün değildir...

İnsan, derin tefekküre daldığı vakit ruhu ile muaşeret hâlindedir. O anda ruhu ile konuşup ona belli suâller yöneltmekle meşguldür; ve ruhu kendisine yanıt verir; ışık hasıl olup gerçeği gün gibi aydınlatır, açıklığa kavuşturur...

Bu derin düşünce biriminden yoksun olan bir varlığı “insan” sıfatı ile tanımlamak mümkün değildir; bu birimden yoksun olan bir kimse hayvani hassalar aksettirir ve hattâ ondan daha aşağı bir konuma iner.

İnsan, düşünce birimi sayesinde Kutsal Ruhun nefesi ile temas eder ve Onun nimetlerine, ancak derin tefekkür ve düşünce hâli içindeyken kavuşur.

Derin düşünce esnâsında insan ruhu bilgiye ulaşır ve güç kazanır; daha evvelinde hiç bilmediği meseleler tüm açıklığı ile gözleri önüne serilir. Bu sayede İlâhi ilhamlar alıp göksel gıdalardan nasiplenir.

Derin düşünce hâli, gizemlere açılan kapının anahtarıdır; bu hâldeyken, insan bağımsızdır; dış dünyadaki tüm tesirlerden uzaktır... bu tabî hal içindeyken, insan ruhâni yaşam okyanusuna dalmış durumdadır ve yaratılmış her şeyin sırrını, kendi oluşu dahilinde açığa çıkarma hassasiyeti gösterir. Bunu daha iyi açıklamak üzere şu örneği ele alalım: insana, iki görüş ile donatılmış bir varlık nazarıyla baktığımızda, iç görü kuvvetini kullandığı anda dış görü gücünün görmekten aciz kaldığını söyleyebiliriz.

Derin düşünce birimi, insanı hayvani doğasından bağımsız kılar; hakikâtleri ayırt etmesine vesile olur ve Tanrı ile temâsa geçmesini sağlar.

Bu birim, göze görünmez zemindeki bilim ve sanatları gün ışığına kavuşturur. Derin düşünce birimi vasıtasıyla keşifler yapılır....

Paris Konuşmaları 174-175
Abdû’l-Bahâ

Terennüm et, ey kulum, duyumlarına erişen Tanrı ayetlerini; onları Ona yakın gelenlerin terennüm ettiği gibi terennüm eyle ki, senin ezginden hasıl olan tatlılık, senin kendi ruhunu tutuştursun ve bütün insanların yüreğini cezbetsin.

Her kim ki, odasında kendi başınayken Tanrı’nın ifşâ etmiş bulunduğu ayetleri terennüm eder, Kadir’i Mutlak’ın dağıtıcı melekleri, onun ağzından dökülen kelimelerin hoş kokusunu uzak diyârlara taşır; ve her dürüst insanın yüreğini vecde getirir... Başlangıçta bu tesirlerden bihâber de olsa, er ya da geç bağışların fazileti kendisine ulaşır ve ruhu üzerinde nüfuz kuvveti gösterir. İşte, Tanrı Beyânının sırları, kudret ve hikmet kaynağı Olanın İrâde fazlı ile böyle ifşa olundu...

(Bahâ’u’llâh’s Teachings on Spiritual Reality Prayer and Meditation sayfa 49-53 Hz.Bâb Hz.Bahâ’u’llâh Hz.Abdû’l-Bahá Hz.Şevki Efendi ve Yüce Umumi Adalet Evi’nin yazılarından derlemeler Palabra Basım Florida)

“Huvallah!
Ey Kudretli Allah!

Bu uzun gecelerin en karanlık olanında, biçare aşıklarının başına neler geldiğini gören Sensin; ve Senin Cemâlinden ayrı düştükleri bu uzun yıllar boyunca, sır ehlinin nasıl da yanılıp yakıldığını bilen Sensin.

Ey Kudretli Tanrı! Seyyahlarının alçalıp aşağılara çekilmesine tahammül gösterme; kudretinin meşakkati ile bu bir avuç dermansız varlığın imdadına yetiş. Sevdiklerini cihanda aziz ve güçlü kıl. Bu kanadı kırık varlıkların başlarını kaldırmasına ve umutlarının kemale erip de nurlar içinde parlamasına müsaade et; et ki, şu kısacık ömrün sayılı günlerinde, Senin Dininin yükselişi ve izzetine beşer gözlerimizle tanık olabilelim; ve mesrur bir ruh, sevinç dolu bir yürekle Sana doğru uçabilelim.

Biliyorsun ki, Senin suudundan beridir ne bir isim aradık ne de şöhret; bu fâni âlemde ne sevinçtir medet umduğumuz, ne bir haz, ne de bahtiyar olmak....

O hâlde vaadine vefa et; bu gönülleri hasta olanların yaşamlarına bir kez daha neşe bahşet; bekleyiş içindeki gözlerimize ışık, yaralı sinemize merhem ihsan eyle. Senin sevgi şehrinin kervanlarını süratle menziline ulaştır. Senden sonra kederler içine gömülenleri, yücelerdeki Seninle buluşma meydanına çek. Zirâ şu aşağı alemde, Senin Emrinin zaferinden başka bir şey istemiyoruz; ve Senin hudutsuz Rahmetinin civarında, Senin huzuruna kavuşmaktan başka bir umudumuz yoktur.

Şahit Sensin; Sığınak ve İlticagâh Sensin. Bu masumlar topluluğunu muzaffer kılacak olan Sensin.”

Hz.Şevki Efendi

İsmin şifâdır bana, Ey Benim Allâhım; zikrinse devâ... Sana yakınlık, umuttur bana; Sana duyduğum sevgi ise can yoldaşı.. Senin ihsanındır beni esen kılan, bu ve öte alemde imdadıma yetişen. Sen gerçekten de Lütufkârsın; Her şeyi Bilen ve Hikmetli olan Sensin..

Hz.Bahâ’u’llâh

Ey Allâhım, Ey Allâhım! Sen, eminlerden olan kullarına yardım et ki, sevgi dolu ve şefkatli bir yürek sahibi olsunlar. Onlara yardım et ki, Yücelerdeki Melekût ordularından saçıla duran kılavuzluk ışıklarını yeryüzünün bütün ulusları arasına serpebilsinler. Sen gerçekten Güçlüsün, Kuvvetli ve Kudretlisin; her şeyi Fetheden ve ezelden beri bağışlarını esirgemeyensin; Sen gerçekten Cömertsin, Şefkâtli, Nezaketli ve İhsan sahibisin...

Hz.Abdû’l-Bahâ

“Ey Sultân! Sevdiklerine yardım et ki, ilim, sanat ve irfan sahibi olabilsinler; yaratılmış her varlığın en içteki hakikâtinde saklı bulunan gizlere erebilsinler. Onları, var olmuş her şeyin kalbine yazılıp muhafazaya alınmış gizil gerçekleri işitir kıl. Onları, tüm yaratıklar arasındaki kılavuz sancaklar ve bu ‘ilk yaşam’da ışıklarını saça duran zihnin keskin huzmeleri hâline getir. Onları, insanlığı koşar adımlarla Senin Saltanatına kılavuzlayan, Senin yolunun rehberleri ve öncüleri eyle.

Sen hakikâten de Kudretlisin; Güçlü, Koruyucu ve Kadir olansın; Müdafaa eden, Azametli ve En Cömert Olan Sensin...”

Hz.Abdû’l-Bahâ

“Ey Allâhım, Senin koruma ilticagâhının gölgesini arayıp Senin muhafaza Kalende barınmak isteyen herkesi saran sığınağında uyandım uykudan. Ya Rabbim, dıştaki varlığımı fazlı Kereminin sabah ışıkları ile aydınlattığın gibi, içteki varlığımı Beyân Baharının nurları ile aydınlat.”

Hz.Bahâ’u’llâh

“Ey çehresi hayranlığımın cezbesi, güzelliği ilticagâhım, meskeni gayem, senâsı umudum, basireti can yoldaşım, sevgisi varlığımın sebebi olan! Ey zikri tesellim, yakınlığı arzum, huzuruna varmak yüreğimin isteği ve en yüce emelim olan Sen; yalvarırım, Kulların arasındaki seçkinlere mukadder buyurduklarından men etme beni. Bu ve öte dünyanın hayırları ile müşerref eyle beni.

Sen gerçekten de bütün insanlığın Sultânısın. Senden başka bir Tanrı yoktur; ezelî bağışlayıcı ve cömertler cömerdi ancak Sensin...”

Hz.Abdû’l-Bahâ

“Ey Tanrım! Ruhumu tazele ve mesrur et. Yüreğimi arıt. Güçlerimi aydınlat. Ben bütün işlerimi Senin ellerine teslim ediyorum. Sen benim kılavuzum ve sığınağımsın. Artık kederli ve üzgün olmayacağım; artık mesut ve sevinçli bir varlık olacağım. Ey Tanrım! Artık endişelerden uzak kalıp sıkıntıların beni sarsmasına müsâade etmeyeceğim. Yaşamın sevimsiz yönleriyle oyalanmayacağım.

Ey Tanrım! Sen bana benden daha yakın bir dostsun. Ben kendimi Sana adıyorum ey Sultân olan Allâh’ım.”

Abdû’l-Bahâ

“Ey Allâhım! Ey hayranlığımın cezbesi; ey arzularımın gâyesi olan Merhametliler merhametlisi ve İhsanı bol olan Allâhım! Bütün yaşam Senden kaynaklanır; bütün kuvvet Senin Mutlak Kudretinden ileri gelir. Sen her kimi yüceltecek olsan, o kimse meleklerin ötesine yükselir ve şu makâma erer: “Biz hakikâten de onu yücelerdeki bir mertebeye yükselttik!”; ve Sen her kimi alçaltacak olsan, o kimse toz topraktan daha aşağılara iner; hattâ bir hiçten daha kıymetsiz olur.”

Hz.Bahâ’u’llâh
Ey Allâhım; Ey Hayranlığımın Kaynağı;

Ey Arzuladığım; Ey Sultânım! Sana olan minnetimi ifadeye dökecek hangi dil ile sesleneyim sana? Gaflette idim, beni Sen uyandırdın. Senden yüz çevirmiş idim, beni merhametinle Sana yönelmeye Sen muvaffak buyurdun. Ölüden farksız idim, yaşam suyun ile bana Sen can verdin. Solmuş idim, Bağışlayıcı Olanın Kaleminden sadır olup göklerden boşanan sözlerinin seli ile yeniden hayat bulmama Sen vesile oldun.

Ey Kutsiyet Diyârı! Bütün yaradılış Senin ihsanınla geldi vücuda; onu cömertlik sularından mahrum bırakma; onu bağış okyanusundan men eyleme. Sana yalvarıyorum, her vakitte ve her koşul altında bana yardım edip beni kılavuzla; ve azamet göklerindeki ezeli keremine kavuştur. Sen hakikâten de ihsan sahibi bir Sultansın ve ebedi saltanatın hükümdarısın.”

Hz.Bahâ’u’llâh

“Ey Sultânım! Senin gününde doğmuş olup Senin sevgi sinende beslenen ve Senin merhamet kucağında güçlenen çocukları Sen koru.

Ey Sultânım, onlar gerçekten de Senin bilgi bahçelerinde büyüye duran genç fidanlardır; onlar, Senin fazilet korularında tomurcuk açan dallardır. Onlara, kendi cömert ihsanlarından bir pay lütfet; onları, Senin bağış bulutlarından yağa duran yağmurlarla inkişafa meylettir, kemale erdir.

Sen gerçekten de Cömertsin Şefik ve Acıyıcı Olansın!”

Hz.Abdû’l-Bahâ

“Ey Allâhım! Ey hayranlığımın cezbesi; ey arzularımın gâyesi olan Merhametliler merhametlisi ve İhsanı bol olan Allâhım! Bütün yaşam Senden kaynaklanır; bütün kuvvet Senin Mutlak Kudretinden ileri gelir. Sen her kimi yüceltecek olsan, o kimse meleklerin ötesine yükselir ve şu makâma erer: “Biz hakikâten de onu yücelerdeki bir mertebeye yükselttik!”; ve Sen her kimi alçaltacak olsan, o kimse toz topraktan daha aşağılara iner; hattâ bir hiçten daha kıymetsiz olur.”

Hz.Bahâ’u’llâh
Tahammül göster bana, ey benim Allâh’ım,
ki Sana yakın gelebileyim;

ve Senin sarayının hudutları içinde ikâmet edeyim;

çünkü, Senden uzak olmak yaktı bitirdi beni.

Senin merhamet kanatlarının gölgesi altında dinlendir beni; çünkü, Senden ayrı düşmenin alevi eritti yüreğimi.

Gerçek yaşamın nehirleri civarına kılavuzla beni; çünkü, durmaksızın Seni arayan ruhum kavruldu susuzluktan.

Ettiğim feryâtlar, ıstırabımın acılığını neşrede durur; döktüğüm göz yaşlarıysa, Sana duyduğum sevginin şahitleridirler.

Senin Kendin için ettiğin şükranın ve Kendi Özüne atfettiğin şanın yüzü hürmetine Senden dilerim ki, bizlere, Seni tanımış ve Senin günlerinde hükümranlığını kabul etmişlerin sırasını bahşet. Ve ardından bize yardım et ki, merhamet parmaklarından, Senin sevgi dolu şefkâtinin yaşam sularını yudumlayabilelim; Senden başka her şeyi unutup yalnızca Seninle meşgul olalım. Sen, kendi irâdenle dilediğini yapmaya Kâdir olansın. Senden başka, Kudretli, Can Kurtarıcı ve Kendi Kendine Var Olan bir Tanrı yoktur...

Şânı yüceltilen Senin İsmin olsun, ey Sultanların Sultânı.....

(Prayers and Meditations/ sayfa 30- XXVI)

Senâlar olsun Sana, Ey Sultân olan Allâh’ım! Senin Seçkinlerin namına, Senin İtimâdını Taşıyanların adına ve Peygamberlerin ile Elçilerinin Mührü olmaya mukadder buyurduğun Şahsın yüzü hürmetine yalvarıyorum Sana ki, bana zikrini dost eyle; sevgin bana amaç olsun, suretinse menzilim; ismin bana kandil, dileğin bana arzu, hoşnutluğun bana lezzet olsun.

Ey Mevlâm, ben günahkârım, Sen ise ezeli bağışlayıcı! Seni tanır tanımaz, Sevgi dolu şefkâtinin yücelerdeki civârına erişmek için koştum. Beni, Senin hoşnutluğunun yollarında yürümekten ve Senin birlik okyanusunun kıyılarına ulaşmaktan alıkoyan günahlarımdan ötürü bağışla, ey Mevlâm!

Yoktur Senden başka bir kimse ki, yüzümü yüzüne döndüğümde bana merhametle muamele eylesin; ve affına sığındığımda bana şefkât göstersin, ey Mevlâm. Kovma beni Azametli huzurundan, ne olur; mahrum etme beni, cömertlik ve ihsanını çağlaya duran pınarından. Seni sevenlere bahşettiklerinle müşerref eyle beni ve seçkinlerine mukadder buyurduğun yazgıyı lütfet bana. Bakışlarım her vakit Senin ihtişamlı basiret ufkuna sabitlenmiş, gözlerimse Senin mutedil ihsanlarının sarayına temâyül ede gelmiştir.

Bana Kendi lâyıkınca muamele eyle; yoktur Senden başka bir Tanrı; Senden öte Kadîr’i Mutlâk bir Yaradan; Senden öte âli bir Allâh... yoktur Senden başka bütün insanların yardımına sığındığı bir mercî...

(Prayers and Meditations/ sayfa 29- XXV)
İhtişâmı yüceltilmiş olan Sensin,
Ey benim Sultân olan Allâh’ım!
İnâyet meltemlerinin esintisi adına
ve Senin gâyenin Seher Vakti ile

Senin ilhamlarının Şafağı olan kimseler namına Sana yakarırken, benimle birlikte Senin suretini aramış bulunan herkesin üzerine cömertliğine ve keremli fazlına yaraşanları, Senin bağış ve nimetlerine lâyık olanları yağdırmanı diliyorum.

Ben fakirim,
ben virâneyim, Ey Sultânım;
beni zenginlik okyanusuna daldır.
Susuzluk içindeyim; bana tahammül göster;

göster ki, Senin sevgi dolu şefkatinin yaşam sularından içeyim.

Yalvarırım Sana,
Senin özgen adına

ve Kendi Varlığın ile yer ve göklerde ikâmet eden herkese söylediğin ayırt edici Kelâmın namına,

kullarını lütûfkâr basiret Ağacının gölgesi altında topla;

ardından, onun meyvelerinden bir pay alabilmeleri

ve kulaklarını onun yapraklarından hasıl olan hışırtılara,

dalları üzerinde şakıya duran Kuşun sesine meylettirebilmeleri için muavenet et kendilerine...

Sen gerçekten de canların imdadına yetişensin;
Erişilmez bir Kadir’i Mutlâk
ve Merhametliler Merhametlisi Sensin.
(Prayers and Meditations/ sayfa 26- XXIII)
Senâlar olsun Sana, ey benim Allâh’ım!
Senin İlâhi kutsiyetinin ibâdetgâhı,
Senin yüce birliğinin Zuhurları

ve ilhamların ile beyânlarının Şafağı olan kimselerin yüzü hürmetine Senden diliyorum ki,

kullarının, Senin en muhteşem Okyanusundan İrade ve hoşnutluğun vasıtasıyla çıkıp teşekkül eylemiş bulunan bu İlâhi Yasadan uzak kalmasına müsaade etme.

O hâlde onlara, yaratıkların arasındaki seçkinlere ve doğruluk üzere olanlara bahşettiklerini bahşeyle...

Onlar ki, Senin Emrin yolundaki vefakârlıkları muhakeme fırtınaları ile sarsılmadı;

imtihanların şiddeti, onları, Senin en âli Kelâmını,

insanoğlunun beyhûde tutkuları ile fâni hayâllerinin semâsını yaran Sözünü yüceltmekten alıkoyamayıp acze düştü...

Sen hakikâten de Kudretlisin;
Haysiyeti her yanı saran ve
her şeyi bilensin.

Öyleyse kullarını, değişmez emir ve gâyenin ufkundan parlamış bulunan Seher Yıldızını tanımaya muvaffak eyle;

ve onları, yücelerdeki mutlak kudret göklerinde,

Haysiyeti her yanı saran ismin ile varlık alanına çıkardığın Cennet’ten mahrum buyurma.

Ve ardından onları,

Senin en tatlı sesine kulak verme hassası ile sebeplendir ki,

her biri Senin birliğini ayırt etmek

ve Senin tekliğini tanımak üzere süratle harekete geçsinler,

ey benim Allâh’ım!

Senin özleminle yanıp tutuşan her yüreğin Sevgilisi ve Seni tanımış bulunanların kıblesi olan Allâh’ım...

En Elemli Felce Uğrayışın ve En Dehşetli Korkunun zuhura geldiği bu Beyânda, bütün vehim derekelerini kırıp geçenlerin yüzü hürmetine yalvarıyorum Sana,

kullarını mutlak kudretinin alametleri ile,
Senin âli ve zorlayıcı gücün ile kılavuzla.
Yüreklerini bir tunç kadar mukavemetli kıl;

öyle ki, Senin Özünün Zuhuru ve göze görünmez Varlığının Şafağı olan Kimsenin hilâfına karşı ayaklananların dizginlenemez kuvveti onları yerlerinden bile kımıldatmasın;

öyle ki, her biri Senin haysiyetini yüceltip Sana yardım etmek için ayağa kalksın ve Senin Saltânatındaki Sana mahsus zafer nişâneleri onlardan ötürü yükselirken, Senin Emrinin sancakları Senin diyârlarında göndere çekilsin.

Sen, ezelden bu yana irâdesinin dirâyeti ile kudreti mutlak olansın ve sonsuza dek öyle kalacaksın.

Sen gerçekten de Haysiyeti her yanı sarmış bulunan,

yüceler yücesi bir âlisin.
Senden gayrı bir Tanrı yoktur;
Senden öte Güçlüler güçlüsü, Yüceler yücesi,
canların imdadına yetişen, en Şahâne,
Zatında Bir ve Eşsiz olan,

Haysiyetliler haysiyetlisi ve gayrı mahdut bir Tanrı yoktur.

(Prayers and Meditations/ sayfa 27-28- XXIV)
Senâlar olsun Sana, ey Sultân olan Allâh’ım!
Ben Senin kulunum ve kulunun oğluyum.
Senin tekliğine inanıp birliğini tanımış,
Senin hükümranlığını ve
kudretinin mukavemetini ayrımsamış,

Senin ihtişâm ve haysiyetine tanıklık eder bir hâlde

yüzümü Senin Emrin yönüne yönelttim.
Gök semâlarını yaran,
Yeryüzünü ikiye ayıran,

Dağları yerle bir eden ismin yüzü hürmetine Senden dilerim ki,

Senin günlerinde mayii bir vasıta içinde gelen merhamet yellerinden mahrum etme beni; ne de Senin yakınlık ve cömertlik kıyılarından uzak düşmeme tahammül göster, ne olur!

Ben ki, susuzluktan ötürü elemler içindeyim, ey Mevlâm!

Bana, Fazlının yaşam bahşeden ab’ı hayat suyundan bir pay lütfet; üzerime, Senin zenginlik nişânelerini ifşâ et.

Sana yaraşır mı hiç, umutlarını Sana bağlamış olanları, Fazıl ve inayet kapından geri çevirmek; yakışır mı hükümranlığına, huzurunun ilticâ kıblesine varma ve Cemâlini görebilme özlemiyle tutuşmuş olanları engellemek!

Sana duyduğum inanç bu değil; zirâ ben Senin, keremi her yanı sarmış bulunan cömert bir Tanrı olduğuna kanâat getirdim.

Sana yakarıyorum ey Mevlâm;
Tüm yaradılış alemini içine alan bağışlayıcılığın

Ve yaratılmış her varlığı kucaklayan cömertliğin adına;

Çehremi Sana dönmeme Sen vesile ol;

Sana sığınıp, Senin için beslediğim sevgimde istikâmet gösterebilmemin saiki ol.

Bana, Seni sevenler için yazdığın yazgıyı bahşet.
Çünkü Sen, dilediğin yapmaya muktedirsin.
Senden başka, Ezeli bağışlayıcı,
Cömertler Cömerdi bir Tanrı yoktur.
Hamd olsun, alemlerin Rabbı olan Allâh’a!
(Prayers and Meditations/ sayfa 24-25- XXI)

Table of Contents: Albanian :Arabic :Belarusian :Bulgarian :Chinese_Simplified :Chinese_Traditional :Danish :Dutch :English :French :German :Hungarian :Íslenska :Italian :Japanese :Korean :Latvian :Norwegian :Persian :Polish :Portuguese :Romanian :Russian :Spanish :Swedish :Turkish :Ukrainian :